Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş 2018’i Troya Tanıtım Yılı ilân etti. Biz de bu vesileyle Doğu’yla Batı arasında paylaşılamayan ve efsanelere konu olan gizemli kent Troya’nın tarihine bir yolculuk yaptık.
Truva ya da diğer ismiyle Troya, Homeros’un ünlü destanı İlyada’da bahsi geçen Truva Savaşı’nın gerçekleştiği bu kent Çanakkale ili sınırları içinde yer almakta. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan en ünlü antik kentlerden Troya dünya tarihinde “Doğu/Batı” ayrımının ilk kez yapıldığı noktadır. Tarihteki en ünlü mitolojik savaşçılardan Hektor ve Akhilleus’in, Truva Atı efsanesinin kalbi bu kentte. Fatih Sultan Mehmet bu kent için seçilmiş komutan olduğunu düşündü, İngilizler, Osmanlı’yı Troya’ya saldıran Yunan Kralı’nın adını verdikleri gemide teslim aldılar. Avrupalılar Türklerin “Troya’nın soyundan gelenler” olduklarını iddia etti, Mustafa Kemal Atatürk “Dumlupınar’da Truvalıların öcünü aldık” dedi. İşte böylesine bir hikâyenin tam ortasında, tarihte Doğu ile Batı’nın ilk büyük mücadelesinin verildiği kent için Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, 2018 yılının Troya Tanıtım Yılı ilan edildiğini açıkladı. İşte efsaneyle gerçek arasında, Asya ile Avrupa’nın tarihi boyunca paylaşamadıkları kent.
BURADA ÜMİT ARADI
Bir asrı aşkın merak ve arkeolojik kazıların birikimi bugün bize kentin 3 bin yıllık kesintisiz bir tarihi olduğunu, kentin tarihinin büyük bölümünde son derece zengin bir şehir olarak karşımıza çıkar. Antik dönem ticaretinin kalbi olan Akdeniz’in en avantajlı kentlerinden biri olarak M.S. 8. yüzyılda Roma dönemine kadar var olabilmiş bu zenginliğin sembollerinden birisi olan kentin yöneticileri Herakleid hanedanının yerine geldikten sonra Anadolu’nun tarihini de değiştirdiler. 505 yıl boyunca Anadolu’nun yönetici devletlerinden biri olan Troya’nın zayıflamasının ardından Anadolu’da dev işgallerin tarihi de başladı. Troya’nın zayıflaması Anadolu’nun İyonlar, Kimmerler, Frigyalılar ve Miletlilerin istilalarına maruz kalmasını ve sonunda M.Ö 546 yılında Pers istilasıyla sonlanmasına neden oldu. Troya, Batı ve Doğu arasındaki çatışmanın öylesine bir sembolü haline gelmiştir ki Pers hükümdarlığının sahibi I. Serhas Yunanistan’da seferinde kentteki ünlü Athena Tapınağı’na kurban sunarken, Büyük İskender de Pers seferine çıkarken zırhını aynı tapınağa bağışladı. Homeros’un efsanesindeki bu kentin “efsane olmayabileceği” yönündeki ilk iddiayı ortaya koyan kişi İskoç jeolog Charles Maclaren oldu. Maclaren’in iddiaları o dönem Avrupa’da geniş yankı uyandırdığında Troya’nın peşinden koşan kişi ise aslen tüccar olan amatör bir Alman arkeolog Heinrich Schilemann oldu. Osmanlı devletinden aldığı izinle Troya ve Priamos hazinelerini bulan Schilemann 1871’de kenti bulduğunu açıkladı. Schliemann 19. yüzyılda Anadolu’da kazı yapan çoğu arkeolog gibi bulduklarının büyük bölümünü de yurt dışına kaçırdı. Sayıları 600’ü geçen Truva eserlerinin bir kısmı bugün Berlin’deki Neues Müzesi ve Moskova’daki Puşkin Müzesi’nde sergilenmekte. Tüm bu olumsuzluklara rağmen 2009 yılında Türkiye, ABD’deki Penn Müzesi’nde bulunan son derece kıymetli 24 parçalık Troya eserlerini geri getirmeyi başardı. Schliemann hastalığı dolayısıyla kazılara ara verdiğinde Wilhelm Dörpfeld tarafından devam ettirildi ve 1893-94 yılları arasında kentin ana yapısı ortaya çıkarıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nde ise bu kazıları Amerikalı arkeolog Carl W. Blegen devam ettirildi. Bir efsane ortaya çıkarılırken bu kenti efsane haline getiren olayın peşine düşen de Blegen oldu. Blegen’in kazıları ağırlıkla Truva Savaşı’nın geçtiği yer olduğu düşünülen alanda yoğunlaştı. Kazılara bugün halen devam edilmektedir.
TROYA KORKUSUNU TÜRKLER AYAKTA TUTTU
Mitolojide şehrin kuruluşu ve hikayesi oldukça uzun bir şekilde anlatılmakta ancak kenti efsane haline getiren ana gelelim. Kral olan babası Laomedon, yarı tanrı Herkül tarafından öldürüldükten sonra Troya Kralı Priamos ile efsane başlar. Kral Priamos’un oğlu Paris, Yunanlıların savaşçılığıyla ünlü Sparta halkının Kralı Menelaos’un karısı Helen’e âşık olur ve kaçırır. Bunun karşısında Yunanlılar kendilerine hakaret edildiğini düşünerek Menelaos ve kardeşi Miken Kralı Agamemnon önderliğinde Aka ordusunu toplayarak Truva’ya sefer düzenlediler. 10 yıllık kuşatmada Hollywood filmlerine de konu olan ünlü bir sahne yaşandı. Truva Kralı Priamos’un oğlu Hektor ile İyonyalı ünlü savaşçı Akhilleus Truva kapıları önünde düello yaparak savaşmışlar ve sonuçta Akhilleus, Hektor’u öldürmüştür. Bu savaşı insanlık hafızasına kazıyan diğer olay ise içinde Aka ordusunun en seçkin askerlerinin saklandığı Truva atıdır. Kurnaz Odysseus tarafından düşünülen ve tahtadan yapılan bu büyük at kente bir hediye gibi sunulur. Troyalılar bu hediyeyi kentin içine alarak eğlenceye başladıklarında atın içindekiler dışarı çıkar ve savaşın sonunu da getiren yağmalamaya ve öldürmeye başlarlar. Truva ortadan kaldırıldı ancak Batı’nın, Troya’nın tekrar dirileceği yönündeki korkusu hiç bitmedi. Bu korkuyu ayakta tutan ise Türklerdi!
ATATÜRK, DUMLUPINAR’DA ÖCÜNÜ ALDI
Bazı tarihçiler Mustafa Kemal Atatürk de 26 Mart 1913 yılında askeri incelemeler çerçevesinde Truva’yı gezdiğini iddia ederlerken Sabahattin Eyüboğlu ise ‘Mavi ve Kara’ kitabında Atatürk’ün yanındaki bir subaya “Dumlupınar muharebesinde Truvalıların öcünü aldık” dediğini aktarmaktadır.
CİHAN HARBİNDE İNGİLİZLERİN İNTİKAMI
Kısacası antik çağlardan Türkiye Cumhuriyetine kadar uzanan tarihiyle Troya ya da Truva yalnızca herhangi bir antik kent değil. Batı’nın Doğu’ya meydan okuduğu, Doğu’nun Batı’dan öcünü aldığı yüzyılların getirdiği mücadelenin de kalbindeki bir kent. Buna bir başka örnek olarak Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı’nın teslim alındığı Mondoros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı İngiliz gemisinin adı da verilebilir. O zırhlının ismi HMS Agamemnon’du. Yani Troya’ya savaş açan Yunan Kralı… İngiltere’de Gelibolu cephesine asker toplanırken “Orduya Akhilleuslar aranıyor” propagandasının da yapıldığını hatırlatalım. Kısacası Batı için Troya’nın fethi hayali hiçbir zaman kaybolmadı…
TÜRKLER İÇİN “TRUVALILARIN SOYU” TANIMI YAPILDI
12. Yüzyılda Tyreli William’dan başlayarak Rönesans dönemine kadar devam eden süreçte Avrupalı tarihçilerinin büyük bölümü Türklerin, Truvalıların soyundan geldiğini düşünüyorlardı. İstanbul’un fethinden önce İspanyol seyyah Pedro Tafur, 1437’de Konstantinopolis’te (İstanbul’un Bizans İmparatorluğu dönemindeki ismi) “Türklerin, Turuva’nın intikamını alacakları” söylentileri olduğunu yazar. Fetih esnasında kentte bulunan Kardinal İsidore, Fatih Sultan Mehmet için “Troyalıların Prensi” tanımını yaparken, bizzat Sultan Mehmet’in vakanüvisi İmbrozlu Kritovoulos Sultan Mehmet’in Troya’yı ziyaret ettiğinde “Allah beni bu şehrin ve halkının dostu olarak bugüne sakladı… Burayı Yunanlılar, Makedonyalılar, Teselyalılar ve Moralılar ele geçirmişti. Onların torunları, uzun yıllar sonrasında Asyalılara yapılan bu adaletsizliğin cezasını benimle şimdi ödediler” dediğini aktarır.
(http://www.aksam.com.tr)