Kurdukları uygarlık, bugüne kadar dünya üzerinden gelip geçmiş en uzun ömürlü uygarlıklardan biri olmayı başardı. Piramitler, tapınaklar, mumyalar, papirüsler ve elbette hiyeroglifler gibi arkalarında pek çok etkileyici yapıt bıraktılar. Eski Mısırlılar kendilerine özgü bir yazı sistemi bulan nadir toplumlardandı. Onların “Tanrı’nın sözleri” olarak adlandırdığı ve semboller kullanılarak oluşturulan bu yazı sistemine Eski Yunanlar “kutsal yazılar” anlamına gelen hiyeroglif adını verdiler. Eski Mısırlılar’ın geliştirdiği hiyeroglif yazısının kökeni bilinmemekle birlikte MÖ. 2900′lü yıllarda doğduğu tahmin ediliyor. Bu dönemde Mısır’ın Mezopotamya ile yakın ilişkileri var.
Yazı düşüncesini Sümerlerden aldıkları sanılsa da, iki yazı sistemi birbirinden çok farklı ve bağımsız bir gelişim süreci izlemişler. Günümüzdeki pek çok modern alfabenin temeli olan Fenike alfabesinden birkaç bin yıl önce kullanılmaya başlanmış olan Mısır alfabesinin, Fenike alfabesine de ilham verdiği kabul ediliyor.Bazen bir heceyi, bazı durumlarda bir kelimeyi ve hatta bütün bir cümleyi ifade eden sembollerden meydana gelen alfabenin öğrenilmesi gerçekten zordu. Bundan ötürü Antik Mısır’da okuma-yazma oranı da düşüktü. Üstelik kutsal kabul edilmesinden ötürü, herkesin bilmesi, öğrenmesi de zaten tercih edilmiyordu. Bu yazıyı okuyabilmek ve yazabilmek için uzun yıllar süren bir eğitim gerekiyordu. Sadece yazmak üzerine uzmanlaşan insanlar, yazının mucidi kabul edilen Tanrı Toth’un katipleri olarak adlandırılır; ayrı bir meslek grubu hatta sanatçı olarak görülürler ve devlete vergi vermekten dahi muaf tutulurlardı. Yazılar ise soldan sağa, sağdan sola ya da yukarıdan aşağıya doğru yazılabiliyordu. Yazının nasıl okunacağını anlamak için sembollerde kullanılan figürlerin yüzlerinin yönüne bakmak gerekiyordu. Örneğin; yazıdaki hayvan ya da insanların yüzleri sola dönükse, metni soldan sağa; sağa dönükse, o zaman metni sağdan sola okumak gerekiyordu. 700’den fazla sembolden oluşan alfabenin belli başlı bir kısım sembollerini sizler için derledik.
1. Akhet
Bu sembol, Güneş’in ortaya çıktığı ve kaybolduğu ufku temsil eder. Böylece gündoğumu ve günbatımı ufukla somutlaştırılır. Merkezdeki Güneş diski, “Djew” adı verilen dağ sembolünün iki tepesiyle çevrelenir ve her günün başlangıcı ve sonu, bir çift aslan olan tanrı Aker tarafından korunur. Antik Mısır’daki Yeni Krallık döneminde Hermakhet (Ufuktaki Horus) yükselen ve batan Güneş’in tanrısı oldu. Bu tanrı, şahin başlı ve aslan gövdeli bir sfenksle simgelenirdi. Giza’daki Büyük Sfenks bunun bir örneğidir.
2. Amenta
Yeraltı Dünyası’nı veya Ölüler Ülkesi’ni temsil eder. Başlangıçta Güneş’in battığı ufuk anlamına geliyordu. Daha sonra, Mısırlılar’ın geleneksel olarak ölülerini gömdüğü ve Güneş’in battığı Nil nehrinin batı yakasının sembolü oldu.
3. Ankh
Sonsuz yaşam sembolü. Tanrıların sıklıkla birinin “dudaklarına” bir Ankh’ı tuttuğu görülür; bu, “Yaşam Nefesi”nin bir sunumudur. Bu nefese, öbür dünyada ihtiyacınız olacaktır.
4. Atef
Atef tacı, Osiris tarafından giyilmişti. Yukarı Mısır’ın beyaz tacıdır ve kırmızı tüyler Osiris’in Delta’daki kült merkezi olan Busiris’in temsilcisidir.
5. Ba
Ba, birinin kişiliğini temsil eder diyebiliriz. Ölüm anında vücudu terk eder. İnsan kafalı bir kuş olarak resmedilen Ba, gün boyunca etkindir fakat geceleri mezarına geri döner. Bu süreçte ait olduğu kişiyi arar. Bu aslında bir mumyadır. Ancak, mumyanın kaybolması veya hasar görmesi durumunda, Mısırlılar Ba’ya, ölene benzeyen bir heykel tedarik ederler.
6. Kanopik Kavanozlar
Mumyalama işlemi sırasında iç organlar çıkarılır ve dört kavanoza yerleştirilirdi. Bu kaplar genellikle insan ya da hayvan başlı kapaklara sahipti. Kanopi kelimesi, Yunanca bir isim olan Nil deltasındaki Canopus şehrinin insan başlı yerel tanrısından gelir. Kanopik kavanozlar; kireç taşı, kaymak taşı, ahşap, çanak çömlek ve hatta kartonaj malzemeden yapılabilir. Kanopik kavanozun başları, Horus’un Dört Oğlu’na aittir. Soldan sağa: Imsety; insanın karaciğernin konulduğu kavanozu korurdu. Duamutef; çakal veya vahşi köpek başlı kavanoz, midenin koruyuculuğunu yapardı. Qebekh-sennuef; Şahin kuşu ile simgelenen bu tanrının kavanozu, bağırsağın koruyucusuydu. Hapi; maymun başlı Nil tanrısı, akciğerin konulduğu kavanozu simgelerdi.
7. Deshret
Kızıl taç. Aşağı Mısır’ı (kuzey) temsil ediyordu.
8. Djed
Djed’in insan omurgasının bir gösterimi olduğuna inanılıyor. Kararlılık ve gücü temsil ediyor. Başlangıçta yaratılış tanrısı Ptah ile ilişkilendirildi. Kendisine “Soylu Djed” denir. Osiris kültünde, Osiris’in omurgası olarak da bilinir. Bir Djed sütunu, ölen kişinin omurgasının tabutun alt kısmında kalması nedeniyle tabutunun altına resmedilirdi; böylelikle Yeraltı Dünyası’nın Tanrısı Osiris kişiyi omurgasından tanıyabilirdi. Öte dünyaya yolculuk için istikrarın bir işareti olarak da işlev görür.
9. Heka ve Nekhakha
İkisi birden bir ayrıcalık, egemenlik ve kraliyet simgesidir. Mısır firavunları, göğüslerinin üzerinde çapraz şekilde duran ellerinde tuttukları bu iki asa ile gösterilir. “Heka”, ucu kanca şeklinde olan ve genellikle maviye boyanmış bakır bantlarla güçlendirilmiş altın renginde bir asadır. “Nekhakha” ise üzerlerine boncuk dizilmiş üç şeritten oluşan bir kırbaç gibidir. Eski tarım toplumlarında sürüden uzaklaşmak isteyen hayvanları bacaklarından yakalamak için kullanılan kancalı çoban değneği şekil olarak “heka”ya çok benzer. Nitekim, hiyeroglif yazıda, kancalı sopa işareti “hükümdar olmak” anlamına gelir. “Nekhakha” ise, uygarlığın en eski dönemlerinden beri, hayvanları yola getirmek için kullanılan “çoban kırbacı”nın gelişmiş bir şekliydi. Araştırmacı yazar Jean Houston’a göre “heka”, kralın “uysal ve kuzu” yönünü, “nekhakha” ise “savaşçı ve aslan” yönünü simgeliyordu.