BUGÜNE kadar Batı dünyası Doğuluların eski eserleri tahrip ettiğini, gündelik hayat gereçleri olarak kullandığını ve sattığını söyler. Doğrudur ama olaylar o kadar da basit değil. Piramitleri ve eski Mısır’ın zenginliklerini, mumyaları alıp, Londra akşamlarında teşhir edip parçalayarak para kazanmaya çalışanlar fakir fellahlar değildir.
Balık baştan kokar; zamanında Hindistan’da İngiliz vali yönetimi Tac Mahal’in mermer plakalarını bile satmaya kalktı. Ancak Londra piyasasında para etmeyince vazgeçmişlerdi. Mısır’daki yağma hiç şüphesiz ki İngiliz işgal yönetiminden işportacılara kadar yayıldı. Bugün dahi Tahrir Meydanı olaylarında Avustralyalıların utanmazca Kahire Müzesi’ni soydurdukları açığa çıktı. 300 parça eser neyse ki geri getirilebildi.
DANİMARKA’YA DİKKAT
Başka örnekler de var. Irak işgalinde Mezopotamya arkeolojisi ve dilleri alanındaki çalışmalarıyla övünen ABD ordusunun eski eserler konusunda hiçbir ciddi tedbir ve örgütlenmeye sahip olmadığı anlaşıldı. Irak tarihinin en değerli eserleri Batı’da el altından satıldı.
Danimarka bu açıdan çok dikkat çeken bir ülke. Mardin Artuklu eserlerinden çaldıkları yanında (meşhur Artuklu maden işçiliği olan, Cizre Ulu Cami’nin kapı tokmağı bunlardan sadece biri) Palmira kentinden IŞİD’in söküp pazarladığı birtakım parçalar Danimarka ve İsviçre’de ele geçirildi. İslami terör, bağnazlıktan dolayı orayı yağmalamıyor; utanmaz Batılı ortaklarıyla işbirliği halinde soyuyor.
ABD’deki Metropolitan Müzesi dürüst bir kuruluş değildir, lakin ABD’de hırsızlık eserleri almayan Smithsonian gibi kuruluşlar da var. Mesela Yunanistan’daki Benaki Müzesi ilginç bir kurum. 18’nci yüzyıla ait bir Edirne mihrabını dünyanın dört bucağından çeşitli yollarla ele geçirerek müzede bir araya getirdi. Bu gibi nadir iyi örnekler, Batı müzelerinin ve özel koleksiyoncuların ve hatta hiçbir şey olmayan kendini bilmez orta sınıf ya da yeni zengin toplayıcıların bilinçsiz yağmacılıklarını açıkça ortaya koyuyor.
(hürriyet.com.tr)